Bu yılın başlarında, hayatımı değiştiren bir kitap okudum: Jenny Odell'in How to Do Nothing (Hiçbir Şey Yapmamak) kitabı. İlk kez 2019'da yayınlanan ve bir arkadaşım tarafından bana hediye edilen bu kitaptan (teşekkürler, Emily Chan!) başta kaçındım çünkü bunun, bana bağlantıyı kesip kırsala yerleşmeyi, toprakla uğraşmayı ve eğlence için gökyüzüne bakmayı öğütleyen bir kişisel gelişim kitabı olduğunu düşünmüştüm. Ama yanılmıştım—Odell'in kitabı aslında kişisel gelişim kılığına bürünmüş bir sanat kitabıydı. Bir sanatçı, yazar ve akademisyen olan Odell, çağdaş sanatı kullanarak dikkat ekonomisini—bizi nasıl kancaya taktığını, kaygılandırdığını ve cihazlarımıza yapıştırdığını—inceliyor.
Bu kitap, hızlı çözümler sunan bir kitap değil. Bunun yerine, sürekli dikkatinizi çekmeye çalışan dijital dikkat dağıtıcıları—parlak reklamlar, sonsuz kaydırma ve acil yanıt isteyen bildirimler—hakkında düşünme şeklinizi yeniden şekillendiriyor.
Kitabı okuduktan sonra, telefon alışkanlıklarımın farkına daha çok vardım. İhtiyacım olduğunda telefonumu veya bilgisayarımı kullanmamda bir sorun yok, peki ya ihtiyacım olmadığında neden anlamsızca kaydırıyorum?
Örneğin, Letterboxd'i seviyorum—karanlık, basit ve bildirimsiz bir uygulama, bu yüzden kontrol edip kolayca çıkabiliyorum. Öte yandan, Duolingo kullanıcıları seriler ve liderlik tablolarıyla her gün geri dönmeye teşvik edecek şekilde tasarlanmış. Ama fark ettim ki, sadece öğrenmek istediğimde kullanabilir, seri devam ettirme baskısını görmezden gelebilirim. Tabii ki, uygulama beni azarlıyor (o ağlayan yeşil baykuş acımasız), ama bu benim küçük direniş hareketim.
Bir de ekran süresi meselesi var. Benim günlük ortalama iki buçuk saatimi alıyordu, ama bu süre düşük olduğunda kendimi daha iyi hissediyordum. Bildirimleri tamamen kapatmak fazla radikal geldi—onları toplu halde kontrol etmeyi seviyorum—ve gri ton modu ise her şeyi kasvetli hale getirdi. Telefonumu saklamak da işe yaramadı; önemli bir şeyi kaçırdığımı düşünüp tekrar kontrol etmeye başlıyordum.
Sonunda, aşırı basit bir çözüm buldum: kullanmadığım zamanlarda ekran parlaklığını düşürmek. Artık bildirimler ekranı aydınlatmıyor, bu yüzden içgüdüsel olarak bakmıyorum. Mola verdiğimde ise parlaklığı artırıp ihtiyacım olan şeyleri kontrol ediyorum.
Bu yüzden aramaları kaçırdığım oldu mu? Evet, ama çoğu spamdi—zaten pek telefonlara bakmam. Mesajlar mı? Bazen, ama bir saat sonra görüyorum. Çoğu zaman acil değil. Ayrıca şanslı bir konumdayım—çocuklarım, yaşlı ebeveynlerim veya sürekli ulaşılabilir olmamı gerektiren bir işim yok. Eğer siz de benzer bir durumdaysanız, denemeye değer.
Şimdi, günlük ekran sürem ortalama bir saat civarında. Kendimi günde yaklaşık yarım saat telefon kullanımıyla sınırlıyorum ve bu şimdilik doğru miktar gibi geliyor. Ayrıca telefonumu daha bilinçli kullanıyorum, sadece anlamsızca kaydırmak yerine.
Bu alışkanlık bazı komik anlara da yol açtı. Geçenlerde, bu değişime istemeden ilham veren aynı meslektaşım Emily, boş bir ekrana bakar gibi göründüğümü görüp bana iyi olup olmadığımı sordu. (Bazen hızlıca bir şey kontrol ederken parlaklığı artırmayı unutuyorum.)
Yine de, sürekli bilgisayardan telefona geçiş yapıp rastgele bir ileti veya anlamsız bir güncelleme görmek gibi durumların çoğunlukla geride kalmış olmasına seviniyorum. Bu sayede zihnim daha sakin hissediyor.