Güneş henüz Oaxaca'nın Pasifik kıyısında doğmuşken, sabahlığımı ve sandaletlerimi giyip La Valise Mazunte'deki suitimin balkonuna çıkıyorum. Diğer misafirler uyanmadan, en sevdiğim noktaya—aşağıdaki okyanusa dökülüyormuş gibi görünen, ancak aslında dalgaların çok üzerinde duran uçurum kenarındaki sonsuzluk havuzuna—gidiyorum.

Bir şezlonga yerleşip sabah rutinime başlıyorum. Normalde bu manzaraya uygun bir müzik açarım, ama bugün kulaklıkları bir kenara bırakıp nefesime odaklanıyor, okyanusun sesinin havayı doldurmasına izin veriyorum. Burada doğayla bağlantı kurmak çok kolay; mimar Alberto Kalach'ın dağın yamacına ustalıkla yerleştirdiği altı suit ve bir villanın bulunduğu bu yerde. Tasarım ham ama uyumlu—yerel taş, ahşap ve kil, manzarayla kusursuz bir şekilde bütünleşiyor.

Bu, bir zamanlar sörfüyle ünlü sakin bir balıkçı köyü olan Puerto Escondido'nun kuzeyinde yükselen Brutalist esintili kaçamakların en yeni örneği. Kasaba her zaman macera arayanları çekmiş olsa da, şimdilerde bir tasarım merkezi haline geliyor.

Bu değişim, 2000'lerin ortalarında Punta Pajaros yakınlarında, sanatçı Bosco Sodi'nin Tadao Ando tarafından tasarlanan bir sanatçı rezidansı olan Casa Wabi'yi açmasıyla başladı. Kısa süre sonra Grupo Habita'nın Hotel Escondido'su, şık konaklamalar için yeni bir standart belirledi. Bugün bu sahil şeridi, Pritzker Ödüllü mimarların ve yükselen Meksikalı yeteneklerin eserlerine ev sahipliği yapıyor—Tatiana Bilbao'nun evleri ve Tezontle'nin temazcal'ı gibi.

Punta Pajaros'ta başlayan bu ücra kaçış, şimdilerde güneye, Puerto Escondido'nun daha hareketli bölgelerine yayılıyor. Grupo Habita'nın en yeni projesi Hotel Humano, kil, beton ve tropikal ahşaptan inşa edilmiş 39 oda sunuyor. Yakınlardaki Casa To ise, ormana karışan dairesel beton havuzuyla bir Oaxaca tapınağını yeniden yorumluyor.

2024'ün sonunda Alberto Kalach, ormandan yükselen bir kum kalesini andıran üç Brutalist kuleyle Castillo de Arena'yı açtı—avlusu kadim ceiba ağaçlarının gölgesinde. Sadece birkaç adım ötede, Estudio Carroll'un sekiz yataklı bir inziva yeri olan Xique bulunuyor.

Bir de Casa Yuma var: çevresine adeta görünmez olacak şekilde tasarlanmış 25 odalı bir mekân. Chukum (kireçtaşı ve reçine karışımı) ile kaplanmış duvarlar, ahşap ve çimentoyla birleşerek sahilin hemen yanında minimalist bir kaçış sunuyor.

Puerto Escondido'yu Houston'a—ve yakında New York ile Los Angeles'a—bağlayan yeni uçuşlarla birlikte, bu sahil şeridi hızla bir tasarım destinasyonuna dönüşüyor. Oaxaca sahilindeki mimari patlama, özellikle de Mazunte ile Puerto Escondido arasında seyahatimin son günlerini geçirdiğim Kymaia'nın açılmasıyla, hiç yavaşlama belirtisi göstermiyor. Mimar Ezequiel Ayarza Sforza tarafından tasarlanan bu 22 odalı butik otel, Oaxaca manzarasına zahmetsizce karışıyor. İki katlı suitler arazinin farklı noktalarına dağılmış ve Japon tasarımından ilham alsa da, basamaklı siluetleri bana antik Mexica tapınaklarını hatırlatıyor.

Ham beton, açıkta bırakılmış ahşap ve sırsız kil gibi detaylardan oluşan estetik, Oaxaca'nın yüzyıllık el işçiliğinin doğal bir uzantısı gibi hissediliyor. Bölgenin ünlü barro negro çömleklerini ve cochineal boyalı tekstillerini üreten aynı zanaatkârlar, şimdi mimarlarla iş birliği yaparak bu modern mekânları şekillendiriyor. Malzemeler çağdaş formlar alsa da, felsefe aynı: toprağın sunduklarıyla çalışmak, doğanın tasarımı yönlendirmesine izin vermek ve dönüşüm sanatını onurlandırmak. Oaxaca sahili hızla dönüşse de, bu tür bir gelişme, sanki hep burada olması gerekiyormuş gibi hissediliyor.