Martine Rose Londra'da bir defile düzenlediğinde, bu sadece bir moda etkinliğinden ibaret olmuyor—bir topluluk buluşmasına dönüşüyor ve mekân her zaman güçlü bir mesaj veriyor. Bu kez, bizi Lisson Grove'da bir İş Merkezi'nin önünde sıraya dizdi; burası nesiller boyu Londra'nın kültürel dokusunu şekillendiren isimsiz kahramanlar olan pazar esnafına adanmış bir alana dönüştürülmüştü. "Şehri canlı tutanlar işte bu insanlar," dedi. "Küçük tasarımcılar, vintage satıcıları, plakçılar, kuyumcular, berberler."

Londra'nın dirençli sokak satıcılarına (sabit bir mekânı olmayan ama sınırsız fikirleri olan yaratıcı bir hareket) bir selam niteliğinde, Rose kiraladığı yarı terk edilmiş binada 22 esnafın tezgâh açmasını sağladı. "Onları kutlamak için mükemmel bir fırsat gibi hissettim—bu defile benim değil, onların emeğiyle ilgili olsun istedim."

Ama dürüst olalım—yine de her şey apaçık Martine Rose'du. Üst katta, fırfırlı beyaz perdelerle kaplı odalar onun yeni koleksiyonuna sahne hazırlıyordu. "Bizim versiyonumuzda bir salon defilesi," diye açıkladı, ancak boğucu perdeler daha karanlık bir şeylerin ipucunu veriyordu. Altkültürü ve "normal"in sınırlarını bükerek tamamen yeni bir şey yaratmak Rose'un imzası. Siluetleri öyle bir yeniden tanımlıyor ki, sonunda bu tarzlar ana akım haline geliyor—tıpkı 2013'te öncülük ettiği bol kesimler gibi.

Bu sezon ise senaryoyu tersine çevirdi: dar, vücudu saran tasarımlar. "Modern-seksiyi keşfediyoruz, beklenmedik yerlerde gerilim yaratıyoruz," dedi. Örneğin, ekose gömleği sıkı bir mini elbiseye dönüştürmüş, arkası ise bol bırakmıştı. Ya da hareket ettikçe zarifçe kıvrılan, kilt pilileri olan katmanlı etekler.

Aynı yaklaşım erkek giyiminde de kendini gösterdi: dar kesim blazerlar, inceltilmiş iş pantolonları, küçültülmüş deri ceketler ve ultra dar eşofman altları (ama tam olarak tayt değil). Ponçolar bile farklıydı—arkası kısa, Londra'nın her ana caddesinde görebileceğiniz berber önlüklerine bir gönderme.

Rose, her zamanki gibi muzip detayları da serpiştirmişti: belde bağlanan fırfırlı önlükler, dantel eklemeli boxerlar ve vintage yetişkin dergisi ilanları basılı çantalar. Saçlar—uzun rock yeleleri ve sıkı perma bukleler—stilist Gary Gill sayesinde bir kat daha İngiliz kenarı ekliyordu.

Eğer her şey '60'lar, '70'ler veya '80'lerden bir geri dönüş gibi hissettirdiyse, amacı da buydu. Rose'un ilhamı, çocukluğunda gittiği efsanevi hippi, punk ve gotik merkezi Kensington Market'e dayanıyor. Söylentiye göre Motörhead'den Lemmy orada esrar satıyordu ve Freddie Mercury, Queen yükselişe geçmeden önce bir tezgâhta çalışmıştı.

"Bütün bunlar," dedi Rose, etrafındaki kıyafetlere ve hareketli pazara işaret ederek, "Kensington Market'e bir aşk mektubumuz. Orada birçok insan kendini buldu—altkültürlerin çarpıştığı, modayı keşfettiğin, kim olduğunu anladığın bir yerdi. O enerjiye yeniden ihtiyacımız var. Londra'nın buna ihtiyacı var."